Monte Carlo / Monaco
Nice güzel bir şehir. Sırf bu şehirde
6-7 gün güzel bir tatil yapılabilir. Sahilden içeri doğru neredeyse yarım saat
boyunca yürüyüp bitiremediğiniz, dar sokaklardan oluşan, canlı, biraz da
İtalyan mimarisine benzeyen binalar barındıran bir çarşısı var.
Otelimiz Nice’te olmasına rağmen,
buralara kadar gelmişken ve tabi ki altımızda araba da varken, çevredeki
şehirleri de gezmek niyetindeydik. İlk hedefimiz ise Monte Carlo’ydu.
Nice’ten yaklaşık bir saat
uzaklıktaki Monaco’ya geldik ve arabayı park ettik. Aşırı sıcak ve bunaltıcı
bir gündü. Ama Monte Carlo mükemmel ve etkileyici bir şehir.
Şehir, daha doğrusu ülke, ya da
prenslik her neyse yüksek kayalıklarla Akdeniz’in arasına kurulmuş. Tepeden
denize doğru kat kat iniyor. Ve bu katların tümünde tarihi binalar, lüks
oteller var. Zenginlik ve lüks, her taraftan fışkırıyor.
İlk durağımız şehrin meşhur
Casino’su oldu. İçine giremedik, zaten de kapalıydı, ancak dışarıdan da
yeterince görkemliydi. Casino’nun önü, ki şehir genelde öyleydi aslında, lüks
araba galerisi gibi. Gerçekten inanılmaz arabalar gördük.
Casino’dan aşağı doğru hem
manzarayı seyrederek, hem de büyük sarayın diğer kısımlarından geçerek deniz
kıyısına indik.
İşte beklediğim an gelmişti. 10
yaşımdan Michael Schumacher emekli olana kadar Formula 1 takipçisiydim. Çok
fanatik değildim, ama Pazar sabahları abimle kalkıp yarış izlediğimizi bile
hatırlarım. Son yıllarda iyice uzaklaştım, arada sırada TV’de karşılaştığımda
birçok ismi tanımadığımı fark ediyorum hatta. Birçok pistte Formula 1 yapılır
ama Monaco pistinin hem bu spordaki, hem de dünyadaki yeri farklıdır. Normal
zamanlarda şehir içi trafiğinde kullanılan tek pisttir bu. Ayrıca sadece
sporseverlerin değil, tüm dünya sosyetesinin takip ettiği, gelip izlediği
yarıştır Monaco Grand Prix’si. Benim için de küçüklüğümde başka şehirlerin,
başka ülkelerin, zenginliğin, gücün ve yaşama zevkinin simgesi olmuştur Monaco
Grand Prix’si ve tabi ki de bu pist. Bir gün burayı görebilmenin hayalini
kurmuşumdur hep. Hele bu pistten kendi sürdüğüm arabayla geçmek. Yok artık!
Ne Nice, ne Lyon, ne Cannes, ne
St. Tropez. Bu tatilin benim için en önemli anı Monaco pistinden arabayla
geçtiğim andır. Her şeyin para koktuğu bu minicik ülkede, benim için paha
biçilemez bir şeydir bu.
Monaco’da denize girmedik,
aslında girmeye de pek niyetlenmedik, biraz şehir dışı bir yerde bir plaj
bulmayı düşünüyorduk. Monte Carlo’ya yakın olan Menton şehrine gitmeye karar
verdik. Yolculuk pek uzun sürmedi, biraz trafik yoğunluğu olsa da. Aman tanrım
o nasıl bir kalabalıktı Menton’daki. Neredeyse 1 saat şehri turladık ve arabayı
park edecek tek bir yer bulamadık. Şaka gibiydi gerçekten.
Yapacak bir şey yoktu. Nice’e
geri geldik. Otelin havuzunda en azından serinledik. Toparlanıp çıktık ve şehir
merkezinde güzel bir yemek yedik. Yine oldukça yorgun olduğumuzdan fazla da oyalanmadan
günü kapattık.
(19.08.2011)