24 Ağustos 2012 Cuma

Sinema - The Lord of the Rings

The Lord of The Rings - 1978


Yüzük Kardeşliği, Tek Yüzük'ü yok etmek ve Orta Dünya'daki Sauron'un hakimiyetini sona erdirmek için yola çıkar.


Benim hem kitaplarının hem de Peter Jackson'ın yönettiği filmlerinin hastası olduğum serinin sinemaya uyarlanmış ilk hali.

Bildiğimiz çizgi film tadında ama gerçek çekimler de kullanılan, "rotoskopi" tekniğiyle çekilen bir film.

Peter Jackson'ın çektiği filmleri çok defa izledim ve neredeyse sahne sahne hatırlıyorum. O yüzden bu filmi izlerken büyük bir şaşkınlık yaşadım.

Jackson'ın filmleri dünya çapında çok beğenilse de bazı yerleri kitaptan çok farklı olduğu için eleştirilmişti. Kitapların sıkı hayranlarından gelen en büyük tepkiler belki de Tom Bombadil'in filmde olmaması ve Helm's Deep'te elflerin yardıma gelmesiydi. Mesela Bombadil bu filmde de yok ama ikinci bahsettiğim saçmalığı yapmamışlar.

Kısacası kitapların kısa bir özeti olan Jackson'ın üçlemesi, kitapların çok çok kısa bir özeti olan bu filme birçok yönden benziyor. Beni de şaşırtan ve belki de biraz hayal kırıklığına uğratan işte bu oldu. Ama şuna da hak vermek lazım, çok uzun ve karmaşık bir hikayeyi sinemaya uyarlarken, ne kadar başarısız olsa da daha önce denenmiş bir örnekten faydalanmak çok mantıklı. 

Film mutlaka devamı gelecek şekilde çekilmiş. Sonda da onun sinyalleri veriliyor zaten. Öyküyü burada kesmek de çok saçma. Neden devamı gelmedi bilemiyorum ama tahmin de edebiliyorum az çok.

Filmi izlerken aklımı kurcalayan bir konu da şuydu: Bu kadar kısaltılan bir versiyon, senaryo, konu ve diyaloglar açısından oldukça yeterli. Yani senaryoyu şöyle bir alın, çekilecek sahneleri kabaca gözünüzde canlandırın, diyalogları bir okuyun. Kağıt üstünde, bu kadar kısa bir versiyon daha iyi olamazdı. Sadece biraz daha heves, biraz özveri, biraz emek ve biraz yaratıcılıkla Jackson'ın serisinin yaptığı patlama 25 yıl önceden yapılabilirdi. 

Ama o da ne? Onlar nasıl çizimler, o nasıl bir seslendirme, o nasıl bir müzik?

Bizim karizmatik müstakbel kralımız Aragorn tüysüz, hıyar hıyar gezen bir serseriye; Bilge Gandalf'ımız ters, suratsız, huysuz bir ihtiyara; sevimli Hobbitlerimiz patates suratlı, koca kafalı baş belalarına; aceleci, kibirli ama cesur savaşçımız Boromir kısa pantolonlu bir Viking'e; tıknaz dostumuz cüce Gimli uzunboylu fidan gibi bir amcaya dönüşmüş.

Çok değil, 1 sene önce Star Wars ortalığı kasıp kavurmuş. Bilimkurgu ve fantastik öyküler zirve yapmış, herkes heyecanla yeni filmler bekliyor. Böyle bir hikayeden, böyle net ve vurucu bir senaryo çıkartılmış, beyaz perdeye böyle mi aktarılır? Hiç mi karakterlerin görüntüleri hakkında konuşup tartışmadınız? Birine ev ödevi mi verdiniz, "Abi şunları bir çiz de yarın getirirsin." diye. O da "Abi baktım yetişmeyecek, bir yerden sonra çiziktiriverdim." mi dedi?

Kitapta ikide bir ayrıntılarıyla tasvir edilen Orklar neden saçma sapan çizilmiş? Yüzüktayfların bacakları neden yamuk yumuk? Bu Ağaçsakal'ı görse Tolkien ne derdi acaba? 

Bütün bunlardan sonra filmin devamının neden gelmediğini anlamak zor olmasa gerek. Belki de bizim için iyi olmuştur. Bu film tutsa belki de Jackson'ın serisi hiç olmayacaktı.

Tolkien ustaya saygıyla eğiliyor ve bu filmi çekenlere tatlı rüyalar diliyorum.

5 / 10

(23.07.2011)
 



23 Ağustos 2012 Perşembe

Sinema - Robin Hood: Prince of Thieves

Robin Hood: Prince of Thieves - 1991


Robin ve Magribi yol arkadaşı İngiltere'ye gelince, Nottingham Şerifi'nin zulmüne karşı bir kanun kaçağı olarak savaşmaya karar verir.


Küçüklüğümden beri TV'de defalarca izlediğim, hem de çok sevdiğim bir filmdi. İlk defa reklamsız, orijinal dilinde izledim.

Ne kadar eleştirilse eleştirilsin, ben Kevin Costner'ı hep favori aktörlerim arasında tutarım. Robin Hood rolüne de yakışıyor. Ancak şöyle bir şey var, İngiltere'nin göbeğinde Amerikan aksanlı bir soylunun ne işi var? Filmde aksanlar ancak orijinal dilinde izlediğinizde fark ediliyor tabi ki. Morgan Freeman'ın Arap aksanı ve Little John'un sempatik İngiliz aksanları süper olmuş.

Morgan Freeman, oyunculuğuyla da öne çıkıyor. Alan Rickman da çok başarılı. Lady Marian rolü güzel ve karizması olan bir aktrise verilse daha iyi olurdu.

20 yıl öncesinin sanatsal değil de popülist bir kitleye hitap eden, gişe amaçlayan filmi. Komik klişeler, "yok artık" lar sık çıkabiliyor karşımıza. Yine de kendini izletiyor, sıkmadan ilerliyor.

Bryan Adams'ın "Everything I Do" parçası filme bir Oscar getirmişti. Yıllarca unutulmayan bu klasik, filmden çok Bryan Adams'a yaramış olsa gerek.

Popüler bir film olsa da, birçok mesaj da veriliyor. Her ne kadar "Barbar" etiketi yapıştırılsa da Doğu medeniyetlerinin o yıllarda Hıristiyanlardan ne kadar ileride olduğu vurgulanıyor. Robin Hood'un dürbüne baktığı sahne unutulmazlardan.

Benim çocukluğumun da en önemli anılarından biri olan bu filmi izlemeyen varsa daha fazla ayıp etmesin.

8 / 10

(17.07.2011)