Frankfurt am Main / Almanya
Almanya’nın doğusundaki Weimar şehrine bir iş ziyareti yapmamız gerekti. Şirketten bir arkadaşımla Almanya’ya geldik. Weimar’a gitmek için en uygun yol, önce İstanbul’dan uçakla Frankfurt’a gelmek, daha sonra da 2,5 – 3 saatlik bir tren yolculuğuyla Weimar’a geçmekti. Böylece Frankfurt’u gezip görmek için 1 gün de ayırabilmiş olacaktık.
Atatürk Havalimanı’ndan her zamanki gibi hava trafiği nedeniyle rötarlı kalkan THY uçağı ile Frankfurt’a yerel saatle 11 civarı iniş yaptık. İlk izlenimimiz daha önce de duyduğumuz gibi Frankfurt Havalimanı’nın çok büyük olmasıydı. Çok çok büyük.
Tren biletlerini almak nedense bu sefer uğraştırdı beni biraz. Sonunda Weimar’a gidiş-dönüş bileti aldık. Havaalanından trene bindik ve Frankfurt Hauptbahnhof’ta indik. Akşam 5’e kadar şehir bizimdi.
Bavullarımızı tren garına kilitledikten sonra küçük çantalarımızla gezintiye başladık. Gardaki Tourist Info bürosundan 50 Cent’e bir şehir haritası kaptık ve gardan dışarı çıktık. Tam karşıdaki Kaiserstrasse’de yürüdük. Erotik mekanlarıyla meşhur bu caddede yemek yiyen, atıştıran takım elbiseli çalışan tayfa da vardı. Saat tam öğle yemeği saatiydi zaten.
Bir süre yürüdükten sonra kendimizi Römerberg Meydanı’nda bulduk. Zaten hedefimiz de öncelikle Altstadt’ı gezmekti. Römerberg’teki hoş binalara baktık, birkaç fotoğraf çektik. Gift Shop’tan ufak tefek bir şeyler aldıktan sonra kulesini gördüğümüz Kaiserdom’a gitmeye karar verdik.
Daha önce Düsseldorf, Köln, Münih, Stuttgart ve Heidelberg’i gezmiş görmüş olan ben Frankfurt’u bunların arasına sokamadım. Çok küçük, cansız bir Altstadt var. Sonradan öğrendiğimiz kadarıyla 2. Dünya Savaşı’nda şehrin tarihi dokusu neredeyse tamamen yok olmuş. Şehirdeki insan sayısı da gerçekten az. Küçücük bir şehir olan Heidelberg bile daha kalabalıktı. Açıkçası Frankfurt’a daha baştan pek ısınamadım.
Dom’a gelmeden önce kapısını açık gördüğümüz Nikolaikirche’ye girdik. Çok küçük, çok sade ve hiçbir özelliği olmayan bu kilisede 5 dakika bile durmadık.
Dom’un içi haliyle daha güzeldi. Bu binanın 2. Dünya Savaşı’ndaki akıbetini bilmiyorum ama duvarları çok yeni duruyor. İçeride çok büyük bir org, ilgi çeken heykeller ve figürler var. Yine de şimdiye kadar gördüğüm Avrupa katedrallerine göre biraz zayıf kaldı.
Dom’dan çıktık ve Main Nehri’ne doğru yollanmaya karar verdik. Tesadüfen Dom’un kulesine çıkılabildiğini öğrendik. 3 Euro verip kapıdan girer girmez kasvet adeta üstümüze çöktü. Sarmal şekilde çıkan, daracık, tek kişinin sığabildiği 325 merdiven basamağı (dönüşte saydım). Zaten girişte de “Climb at own risk” yazıyordu. Hakkaten kalp hastaları ve kapalı alan korkusu olanlar için çok riskli olabilir. Çık çık bitmedi. Bizim de nefesimiz kesildi zaten, kan ter içinde kaldık. En sonunda tepeye ulaştığımızda ise çok hoş bir manzarayla karşılaştık. Yaklaşık 100 metre yüksekten tüm Frankfurt görülebiliyor. Main Nehri aşağıda uzanıyor, şehrin bozulan tarihi dokusu belki de yapılan gökdelenlerle telafi edilmeye çalışılmış. Kule tepesindeki alan çok dardı ama, sadece oturmak için küçük banklar vardı. Manzarayı seyredip, biraz da dinlenip aşağıya inmeye başladık. İniş çıkış kadar zor olmasa da henüz günümüzün başında oldukça yorulmuştuk.
Bir gayretle nehre doğru yürüdük. Main Nehri’nin hemen yanındaki patikada ilerledik. İstanbul Boğazı’nın bir hayranı olarak, boğazın güzelliğinin yanına bile yaklaşamayan Avrupa’daki bu nehirlere pek ısınamıyorum. Daha önce Ren Nehri’ni, Tuna Nehri’ni, Zürih Gölü’nü ve Boden Gölü’nü görmüş biri olarak Main Nehri’nde hiç etkilenmedim.
Gün içinde hava sıcaklığı bizi çok zorlamadı. Sanırım 19-20 derece civarındaydı. Arada bir güneş çıkıyor, arada bir esinti geliyordu. Benim sevdiğim havalardı yani. Nehirden sonra tekrar şehrin içine doğru yol aldık. Uşaklı olan bir Türk’ün marketinden 50 Cent’e Sırma marka sularımızı alıp Zeilstrasse’ye çıktık. Alışveriş merkezi ve mağazaların çoğunlukta olduğu bu caddede Hauptbahnhof istikametinde bayağı bir yürüdük. MyZeil denen büyük bir alışveriş merkezine girdik. Buranın en büyük yerlerinden biri olan MyZeil’a İstanbul’daki alışveriş merkezleri bin basar.
Goetheplatz’a geldiğimizde bir restoranda yemek molası verdik ve güzel birer biftek yedik. Çıkıp Römerberg Meydanı’nı tekrar turladık. Sonrasında kahve içtik ve tren saati yaklaştığı için Hauptbahnhof’a doğru yola koyulduk.
Dediğim gibi Frankfurt gördüğüm diğer Alman şehirlerine göre biraz sönüktü bence. Ayrıca rahatsız edici yoğunlukta, çok fazla Türk gördük. Burada bu kadar çok olduklarını bilmiyordum.
Bir gün Frankfurt için yeterli. Görmediğimiz birçok yer olabilir ama kaçırdığımız çok şey olduğunu sanmıyorum.
(28.07.2011)
(28.07.2011)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder