26 Temmuz 2011 Salı

Sinema - Conspiracy Theory

Conspiracy Theory - 1997



Jerry Fletcher her yerde komplolar gören birisidir. Ama bunu sürekli olarak yaparsınız, günün birinde kendinizi bir komplonun içinde bulursunuz.


Geneline baktığınızda iyi bir senaryo. Sürükleyici, beyni zorlayıp düşünmeye iten, takip edilmesi gereken bir konu. Ama küçük mantık hataları, "Yok artık" dedirtip güldüren sahneler de yok değil. Bazı yerler fazlalık gibi durabiliyor. Yine de film sizi sonuna kadar götürüyor.

Mel Gibson bu karakter için çok doğru bir seçim. Zaten beğendiğim bir oyuncudur, burda da rolünün hakkını vermiş. O çılgın, kafası gidip gelen, paranoyak karakter Gibson'la özdeşleşiyor.

Julia Roberts, Gibson kadar dikkat çekici olmasa da fena oynamamış. Erin Brockovich öncesi demlenme aşamasında. Karşısında da Braveheart'tan çıkmış bir Mel Gibson var. Biraz geride kalması çok da normal.

Diğer oyunculardan göze batan pek olmasa da genel oyunculuk iyi.

Dekorlar ve görüntü başarılı. Taksiyle gezilen ve yukarıdan görülen New York hoş. Gibson'ın canlandırdığı karakterin evi de çok iyi düzenlenmiş. Akılda filmle ilgili önemli izler bırakan sahneler geçiyor bu evde.

Filmde "Can't Take My Eyes Off of You" şarkısı önemli bir yer tutuyor. Finalde de bunun çalınması hoş olmuş.

Filmle ilgili hatırladığım bir konu da, filmde geçen ABD Başkanı'nın 7,4 şiddetinde yaşanan deprem nedeniyle iptal ettiği Türkiye ziyaretinden kısa süre sonra 1999 depremini yaşamamız. Zaten komplo üstüne kurulan bir filmdeki bu anektot çok konuşulmuştu.

Yıllardır izlemek istediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım bir filmdi. Özellikle ikinci yarı fena değildi. Gibson'dan beklediğim performansı görebildim.

Genele bakınca ilgi çekici, sürükleyici bir senaryo. Ama arada boşluklar ve çıkntılar var. Bir yerden sonra saçmalığa dönüşen noktalar var. Neden filmin bir klasiğe dönüşmediği de burada yatıyor.

7 / 10

(12.12.2010)

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Sinema - For a Few Dollars More

For a Few Dollars More (Per qualche dollaro in più) - 1965



Bir kanun kaçağını yakalamak için birbirinden çok farklı amaçları olan iki ödül avcısı işbirliği yaparlar.

(http://www.imdb.com/title/tt0059578/)

Sergio Leone'nin "The Man with No Name" üçlemesinin ikinci filmi sürükleyicilik ve izlenebilirlik açısından ilk filme göre biraz daha zayıf kalmış.

Ancak bu filmde özellikle Lee Van Cleef'in de katılımıyla oyunculuk performansları yüksek ve ilk filme göre karakterler biraz daha derinleşiyor.

Tek başına belki çok süper bir film değil, ancak serinin ikinci filmi olduğu için ve de önemli bir Western klasiği olduğu için izlenmesi gerekli.

Serinin tümünde çok başarılı olan Ennio Morricone imzalı film müzikleri bu filmde de yine dikkat çekici.

7 / 10

(15.05.2011)

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Sinema - Romeo + Juliet

Romeo + Juliet - 1996



Shakespeare'in ünlü oyununun orijinal dilini kaybetmemiş haliyle Verona'nın kenar mahallelerine uyarlanmış çağdaş bir versiyonu.

(http://www.imdb.com/title/tt0117509/)

Romeo ve Juliet'in hikayesini şurdan burdan herkes duymuştur, ancak özgün hikayenin diyaloglarını bire bir taşıyan bu uyarlamayla hikayenin tamamını görebiliyorsunuz.

Klişe bir deyimle "çağdaş bir uyarlama" olmuş. Shakespeare hikayesini böyle görse mezarında bir ters takla atardı herhalde. Bu "çağdaş"lığa alışıp onu benimsemek biraz vakit alıyor yalnız. İlk yarıyı feda etmek gerekebiliyor.

Konunun içindeki karakterler doğrudan özgün hikayeden alınmış. Fakat oyunculuk açısından vasatı aşamıyorsunuz.

Benim her zaman beğendiğim oyunculardan olan Leonardo Dicaprio, bu toy ve tam olgunlaşmamış haliyle bile rolünün gereğini vermiş. Üstüne bir şey katmış mı tartışılır ama en azından gerekeni yapmış.

Diğer oyuncularda bu ışığı belirli kısımlarda yakalayabiliyorsunuz, özellikle Claire Danes ve Pete Postlethwaite'de, ancak genel manada zayıflar.

"Çağdaş" uyarlama dedik ama insan gözünün de bir sınırı var. Garip gömlekli, tuhaf modifiye arabalar kullanan, acayip silahlar taşıyan, renkli renkli saçlı sakallı adamları izlemek beni biraz yordu.

Helikopterli pilot çekimler zaman zaman güzel görüntüler yakalamış. Renkli, canlı, bol ışıklı, cıvıl cıvıl bir film. Ama biraz abartıya kaçıyor.

Tha Cardigans'tan "Lovefool" soundtrack'in önemli bir parçası. Des'ree'nin ve kilisedeki çocuğun sesleri duygu verici. Bunlar dışında da müziklerde kayda değer bir şey yok.

Diyaloglar çok yorucu. Alışmak çok zor. Bir süre sonra hikayenin içine giriyorsunuz da ancak öyle alışıyorsunuz.

İlk yarı zor geçiyor, yorucu ve sıkıcı. İkinci yarı ise fena değil. Aşk, ayrılık, acı işin içine girince tempo ve heyecan biraz olsun artmış. Değişik bir tarz olduğu için, filmdeki emeğe ve cesarete saygı duyulur.

6 / 10

(04.12.2010)

15 Temmuz 2011 Cuma

Sinema - Evita

Evita - 1996



Kalitesiz filmlerde rol alan Arjantinli bir aktrisken Arjantin Devlet Başkanı Juan Peron'un karısı olmayı en sonunda başaran, Arjantin'de hem en çok sevilen hem de en çok nefret edilen kadın olan Evita Duarte'nin hayatını anlatan ünlü müzikal.

(http://www.imdb.com/title/tt0116250/)

Sonu hüzünlü biten belgesel tadında bir film. Yer yer sıkıcı olsa da özellikle ikinci yarısı kolay izleniyor. Müzikal olarak belki de bir klasik olmaya aday, ancak 2 saati aşkın bir süre boyunca ağızdan çıkan her sözün müzikle söylenmesi insanı bazen sıkıyor.

Ölüm, hele ki genç yaşta ölüm, her zaman hüzünlüdür. Bu hüzün filmin tamamında çok iyi yansıtılmış.

Madonna'nın sesine, şarkıcılığına diyecek bir söz yok. Ama oyunculuğu her zamanki gibi tartışılır. Antonio Banderas ve Jonathan Pryce bir şeyleri kurtarıyor, ancak o da bir yere kadar.

Açıkçası Madonna ve canlandırdığı karakter Eva Peron özdeşleşmesi bir şekilde tutmuyor. "Ben Madonna'yım, sesim güzel, biz bir film çekiyoruz, Evita'yı ben oynuyorum, ama hala sizin bildiğiniz Madonna'yım.", der gibi.

Dönemin Arjantin'i gerçekte nasıldı açıkçası bilmiyorum ama bu haliyle izlemek hoşuma gitti. Dönemin giyim tarzı, dekorlar, binalar, sokaklar bence hoş olmuş.

Bir müzikalde müzikleriniz iyi değilse zaten baştan kaybedersiniz. Madonna tabi burdaki en büyük avantaj. Banderas'ın gıcık edici İspanyol aksanı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

"Don't Cry for Me Argentina" ve "You Must Love Me" varken şarkılarla ilgili çok da bir şey söylemeye gerek kalmıyor. Ancak dediğim gibi ağızdan çıkan her sözü müziğe dökerseniz bir yerden sonra o hoş melodileri kaybediyorsunuz. Kafiye de kaçıyor bazen, bu da kulağı tırmalıyor.

İlk yarı biraz ağır gitse de sonlara doğru konu derinleştikçe ve hüzün arttıkça filmden zevk alıyorsunuz. Madonna'dan başkası Evita'yı canlandırsa film daha iyi olur muydu tartışılır, ancak o kişi şarkıları bu kadar güzel söyler miydi o da tartışılır.

7 / 10

(25.09.2010)

14 Temmuz 2011 Perşembe

Sinema - The Bounty Hunter

The Bounty Hunter - 2010




Bir ödül avcısı bir sonraki hedefinin o sırada bir cinayetin örtbas edilmesi üzerine çalışan bir gazeteci olan eski karısı olduğunu öğrenir. Her zaman uçlarda yaşayan bu ikili tekrar biraraya gelince, kendilerini hayatlarına mal olabilecek bir maceranın içinde bulurlar.

(http://www.imdb.com/title/tt1038919/)

Konu çok dağınık işlenmiş. Açıkçası ilk yarım saat boyunca parçaları birleştirmekte zorlandım. Senaryoya bakılınca da pek öyle ilginç bir şey değil.

İki ana karakterimiz de oldukça sığ, mazideki aşklarını kameraya taşıyamamışlar gibi. Gerard Butler da Jennifer Aniston da yapmacık kaçan oyunculuklarıyla vasatı geçemiyorlar.

Olay New York'ta geçiyor. Mekanlar söz konusu olduğunda göze batan herhangi bir kusur yok ama göze hoş görünen, akılda kalıcı bir nokta da yok.

Enstrümantal olarak filmin arkasını dolduran, filme hayat veren bir müzik yok. Kesha'nın "Your Love Is My Drug" şarkısı her soundtrackte olmasını isteyeceğiniz başarılı bir seçim. Golf sahası sahnesindeki "Stayin' Alive" akılda kalan nadir unsurlardan.

Film sürükleyicilikten uzak. Ne romantik, ne komedi, bu tarzın filmi olarak da pek başarılı değil. Aktrisimizin güzelliği ve aktörümüzün yakışıklılığıyla belki bazı şeyler kurtarılabilirdi ancak onların da gayet antipatik hallerini görüyoruz.

Beklentisi olanları hayal kırıklığına uğratır.

5 / 10

(24.09.2010)

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Sinema - Vicky Cristina Barcelona

Vicky Cristina Barcelona - 2008


İspanya'da yaz tatilini geçiren iki kız arkadaş aynı ressama ilgi duymaya başlarlar. Ancak ressamın çalkantılı bir ilişki yaşadığı eski karısının tekrar ortaya çıkacağından habersizdirler.

(http://www.imdb.com/title/tt0497465/)

Klasik "tatilde başka bir ülkeye giden ve aşık olan, fikirleri değişen insanlar" konusundan biraz daha ilginç. Ya da şöyle demek gerek, aynı konu daha hoş bir şekilde işlenmiş.

Karakterlerin hemen hepsi öyle her gün rastlayamadığımız, dengesiz, uçuk ve çılgın tipler. Vicky karakteri bile bunlara sonradan dahil oluyor.

Penelope Cruz'un oyunculuğu mükemmel, Oscar almasına hiçbir şekilde söz söylenmez. Javier Bardem de oldukça başarılı. Scarlett Johansson bu ikilinin yanında nispeten zayıf kalmış. Rebecca Hall da bu oyunculara eşlik ederken hiç sırıtmıyor.

Cruz ve Johansson'un insan üstü güzelliklerinin yanında Hall'un duru ve enteresan güzelliği filme renk katmış. Bardem'in karizmasına da diyecek yok.

Woody Allen'ın tipik puslu, kasvetli New York'undansa güneşli, denizli, cıvıl cıvıl Barcelona tercih sebebidir. İnsana huzur veren mekanlar hem konuyla bütünleşiyor, hem de filmde temponun düştüğü anlarda izlenebilirlik sağlıyor.

Filmin konusuna ve mekana uygun olarak Flamenko gitarlar tek kelimeyle cuk oturmuş. Dinlendirici ve hoş bir müzik var.

Oyunculukları görmek, güzel bir Barcelona izlemek için hoş bir film. Ortalarda biraz ağırlaşıyor ancak yine de rahatça izlenebiliyor.

7 / 10

(18.09.2010)

Sinema - A Fistful of Dollars

A Fistful of Dollars (Per un pugno di dollari) - 1964




Açgözlülük, gurur ve intikam ile paramparça olmuş bir kasabada, gezgin bir silahşör iki düşman aileyi birbirine düşürür.

(http://www.imdb.com/title/tt0058461/)

Sergio Leone'nin o meşhur spaghetti western üçlemesini izlemeyi uzun zamandır istiyordum. Bildiğim kadarıyla konu ve karakterler tam olarak birbirinin devamı da değil ama sonuçta üçleme olarak kabul ediliyor.

İlk film sanırım serinin en az ses getiren filmi. Bu film bu kadar hoşuma gittiğine göre diğerleri nasıl çıkacak kim bilir.

Clint Eastwood'un bu halini ilk kez izliyorum. Neden bir western efsanesi olduğunu şimdi anladım. Geleceğe Dönüş III filmindeki tüm göndermeleri de bu filmde görebiliyoruz. Adamın zaten duruşu yetiyor. Gerisi teferruat. Tam bir jön gerçekten.

İçinde olduğumuz 2011 yılı düşünüldüğünde film teknik açıdan bazı zayıflıklar barındırıyor. Artık dalga geçilen birçok klişe de mevcut, ancak kurgusal olarak zamanının çok ötesinde. Bunu da Akiro Kurosawa'nın 1961 yapımı Yojimba filmine borçluyuz belki de.

Sürükleyici, hiç baymayan, heyecanlı, süper bir western klasiği.

8 / 10

(14.05.2011)